“Gece ve müzikten ilham alıyorum.”
Zeliha Ergün’ün tutkusu yazmak…
Roman, hikâye, fantastik çocuk ve gençlik serileri ile farklı alanlarda kalemini konuşturuyor, okuyucularıyla buluşuyor.
“İnsanın yaşı kaç olursa olsun, hayatta sevgiyle benimsenen ideallerden asla vazgeçilmemesini” düstur alarak, bize kendi hayatından örnekle anlatıyor. Yazılarını anılarından besliyor.
Yazmaya nasıl başladınız?
Not tutarak yazmaya başladım. Yirmi yıl kadar önce kendime baktım, öyle dikkatli okuyordum ki… Tekrar tekrar okuyordum, not tutuyordum. Çocuklarınız için günlük tutarsınız, bugün anne dedi, bugün mama dedi, yazarsınız. Baktım ki evrildi, bu notlar klasör oldu. Birkaç defter olunca, geliştirmeliyim dedim. Babam, hayat öyküsünü yazmak istiyordu, Ben yazmaya başladım. Altmış sayfa kadar yazdım, ömrü yetmedi. Zeliha, devam et dedim. Büyük kızım, eğitim için Fransa’ya gitti. Bir müddet orada yaşadı. Kızım dönüşte, Güney Fransa’yı anlattı ve “Karadutun Hazin Öyküsü” doğdu. Masal gibi çiftlik yazdım, kendi masalımı yazdım. Kitap babamın soyadı olan Yazıcı ile çıktı. Mehmet Nuri Yardım hocamız yazmaya devam etmemi destekledi. Böyle yol almaya başladım.
Kendinize özgü bir diliniz var. Yazma sürecinizi bizimle paylaşır mısınız?
Gündüz yazamıyorum. Dış sesler, motivasyonumu bozuyor. Gece, klasik müzik açıyorum ve yazmaya başlıyorum. Müzik nasıl duygu veriyorsa, öyle bir anlatım oluyor. Duyguları yoğun yaşıyorum. Gece ve müzikten ilham alıyorum. Bir baktım gece dörtte kalkmış, çocuk kitabı için şiir yazıyorum. Yazdıklarımı süslemeyi seviyorum. Daktilo aldım. Eskinin Silver marka daktilosu ile yazıyorum. Onun yerini hiçbir şey tutmaz. Sabah altı dediniz mi, gözüm açılıyor. Yine güne yazarak başlıyorum. Yazmayı seviyorum.
Mitoloji I/II adlı seri ile geldiniz. Mitoloji sizin için ne ifade ediyor?
Hayatın özüne, gökyüzüne, yeryüzüne, okuduklarıma bakıyorum, her yerde mitolojiden iz buluyorum. Kızım Yağmur, Latin Dili ve Edebiyatı’nda okurken kaynak kitaplar alıyorduk. Bu kitaplardan da besleniyordum. Mitoloji I/II böyle meydana geldi. Üçüncü kitap da yolda, geliyor. Diyelim ki Gılgamış Destanı, bugüne bakıyorum, masal gibi gelebilir, varlığına inanıyorum, anlatılar bir zemine oturuyor. Mitos, epos, logos… Mitos diyoruz, önce söz vardı. Sonra epos/ epik şiir ile anlatım geliyor. Daha sonra logos, sözü yazıya döküyorlar. Mitoloji bir bilimdir. Soyut düşüncede kanıt aranmaz, ya inanırsınız, ya inanmazsınız. Newton, yer çekimi kanunu bulmuş fakat kendisi bir papaz ve felsefe taşını bulmak için o kadar uğraşmış ki. Mitolojiyi seviyorum, 55 yaşından sonra Kültürel Miras ve Turizm Bölümü’nde okudum.
Mitoloji bize nasıl yol gösteriyor? Anadolu’da her nereye baksak bir mit dile geliyor…
Yolumuz mitoloji ile çizilmiş. Halikarnas Balıkçısı’ndan etkilendim, muazzam bir kültür birikimi var. Bana göre mitolojinin kökeni Anadolu’dur. Göbeklitepe’den daha geriye doğru gidebiliriz.
Ailenizde, büyükanneler hikâyeler anlatır mıydı?
Ailemizde böyle bir gelenek yoktu. Hikâye anlatımı benimle başladı. İki kızım var, kızlarımı böyle büyüttüm. Televizyon açılmazdı, akşam on olunca, aile toplanır, kitap okunur ve konuşulurdu.
Hikâyeler dilden dile, nesilden nesile geçer. Çocuk ve gençlik serileri hazırlıyorsunuz.
Bay Garabet’in Terzi Atölyesi adlı gençlik öykü kitabı yazdım. Annemin Beyoğlu’ndaki terzisini anlattım. Biriktirdiğim anıları aktarıyorum. Çocuklar için yazdığım fantastik seride, Kadim Kentin Dehlizleri adlı bir öyküm var. İstanbul’un altındaki dehlizleri anlatıyorum. Ayasofya’dan, Yerebatan Sarnıcı’ndan, Kapalı Çarşı’dan geçip Kınalıada’ya giden tüneli anlatıyorum. İstanbul’un altında, katman katman İstanbullar var. İzmir’de, Kadife Kale, İskender ile anılıyor. İlk İzmir burada kuruluyor. Anadolu kültürü, o kadar güzel ki…
Mekânın ruhu vardır. Gülhane Parkı’nda buluştuk. Sarayın gül bahçesindeyiz. Burası bize ne anlatıyor?
Çocukluğumda, Aksaray’da oturuyorduk. Hafta sonları piknik için buraya gelirdik. Bana huzur veren bir yer. Yaz, kış beni kendine çeken bir yer. İstanbul benim için “Tarihi Yarımada” demek. Evet, burada mutluyum. Ahmet Hamdi Tanpınar Müzesi’nde, “Eskici ve Hayat Dersi” adlı öyküm ile ilk yazı ödülümü aldım. Topkapı Sarayı’nın bahçesindeyiz. Burası bizim köklerimiz.
Mitolojiye baktığımızda, insan ve doğa bir ve bütün. Kahramanlar, gücünü doğada buluyor. Lakin günümüzde, doğayı tahrip eder olduk. Biz nasıl bu hale geldik?
Mitolojide, her ağacın bir hikâyesi var. Prof. Dr. Gönül Alpay Tekin, Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Muazzez İlmiye Çığ bu konuyu çok güzel anlatıyor. Fütüristik mimari ile doğayı bozduk. Hayattan uzaklaşıyoruz. Köy evinde oturmak, karın yağışını izlemek, kuzine sobama patates vermek istiyorum. Doğaya çıkıp toprak enerjisini almak istiyorum. Eğer doğada vakit geçirirsem, o gün kendimi daha iyi hissediyorum, o akşam rahat uyuyabiliyorum. Doğa bize ruh veriyor. Doğayı tahrip ettikçe, ruhumuzu kaybediyoruz.
“İnsanın yaşı kaç olursa olsun, hayatta sevgiyle benimsenen ideallerden asla vazgeçilmemesini” düstur olarak söylüyorsunuz.
Öğrenci olayları nedeniyle üniversiteye gidemedim. Filoloji Bölümü’nü kazandım ama babam güvenliğim için üniversiteye göndermedi. Belki üniversitede okusam, okulda kalsam, kızımın hocası olurdum. Lakin okumayı hep sevdim. Gördüm ki, okumak kadar yazmak da keyifli. Her okuyan yazar mı, bilmiyorum. Her okuyan öğrenir, okudukları hayatına etki eder. Okuduğumla beslenirim, anılarımla beslenirim. Babamın dükkânı, Kısmet Bakkaliyesi, bir öykümde geçti. Çocukluğumu anlattım. Babamın bakkalında gazete ve kitap da vardı. İlk biz okurduk. Babam, kasaları bakkalın önüne dizerdi. Kardeşlerimle elimizde elvan gazozları, bisküvilerle otururduk. Annem camdan bize bakardı, mutluydu. Babamın işleri iyiydi. Ne mutlu günler… Şimdi, anne, baba, çocuk telefona bakıyor. Aynı sofrada oturup da muhabbet olmuyor. Bayramlaşmak diye bir kavram kalmadı. Herkes kaçmaya bakıyor. Ne oluyor? İnsanlık nereye gidiyor? Bu süreci dönüştürebiliriz. Yeteneklerimizi iyi yönde kullanabiliriz.
Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
- Sil Baştan Doğarım - Eylül 28, 2024
- Yazı, Editörlük ve Medya Kursu TEDEV’de Başlıyor - Eylül 28, 2024
- Geçmişin İzlerinde Yürüyenler - Eylül 16, 2024
- Şıpsevdi - Eylül 13, 2024
- Sermestçe - Eylül 1, 2024
- Tunca’dan Tuna’ya - Ağustos 27, 2024
- Ağaçların Gölgesinde - Temmuz 25, 2024
- Bilesin - Temmuz 22, 2024
- Kavgam - Temmuz 20, 2024
- Üsküp - Temmuz 20, 2024
- Dini Yaşarken Tebliğ ve Tenkid - Temmuz 10, 2024
- Bilmiyorum - Temmuz 10, 2024
- Yûsuf’un Rüyasını Yeniden Görmek - Temmuz 6, 2024
- Fahrettin Gün’le Eğitim ve Gençlik Üzerine - Haziran 26, 2024
- Desinler - Haziran 12, 2024
- Bir Gönül İnsanı Bekir Tuncer Salihoğlu - Haziran 10, 2024
- Paris’in Arka Yüzü - Haziran 10, 2024
- ESKADER Genel Kurulu Yapıldı - Mayıs 30, 2024
- ESKADER Genel Kurulu İlanı - Mayıs 27, 2024
- YAZI, EDİTÖRLÜK VE MEDYA KURSU’NUN MEZUNİYET TÖRENİ - Mayıs 24, 2024
- Zeliha Ergün ile Mülakat - Mayıs 24, 2024
- Anlatsanıza Bakayım Nasıl Bir Gemiymiş Bu? - Mart 23, 2024
- Ramazan-ı Şerif Geliyor Hazır mısınız? - Mart 10, 2024
- Yalnızlık - Mart 6, 2024
- Gerçek Bir Münevver Alev Alatlı - Şubat 12, 2024
- Genç Bir Yıldız Adayı Mete Gök - Şubat 6, 2024
- Düştüm Gerçeğine - Şubat 6, 2024
- Dedem Koca Hüseyin - Şubat 6, 2024
- Sevgili Eşim’e - Şubat 1, 2024
- Ferit Ragıp Tuncor’un Edebî Hizmetleri - Ocak 26, 2024
- Bir Mektup Olup - Ocak 26, 2024
- Gazzeli Çocuklar - Ocak 5, 2024
- En Baştan Yazacağım - Ocak 5, 2024
- Ben Kuvözdeki Bebek - Aralık 17, 2023
- Gönül’e - Aralık 17, 2023
- Dost Gözünde Buğudur - Aralık 17, 2023
- Kim Bu Gelen - Kasım 30, 2023
- Geç Değil - Kasım 30, 2023