“Tunca’dan Tuna’ya”; Osmanlı’nın Balkanlardaki izini, mirasını, kültürünü yakından tanımak isteyenlere yönelik muhteşem bir kaynak eser. Doç. Dr. Ertuğrul Karakuş, akademik çalışmalar vesilesiyle bizzat yerinde görüp incelediği Balkan coğrafyasını, akademik bir dil ve titiz bir çalışmayla hazırlamış. Akademik bildiri, yazı ve çok miktarda yazılı kaynaklardan da yararlandığını görmekteyiz kitapta. Bu kaynak kitaplar içinde Yahya Kemal Beyatlı’nın eserleri ve onunla ilgili çalışmaların ağırlıkta olduğu dikkat çekiyor. Dolayısıyla Balkanlarda Osmanlı izlerini araştırırken Yahya Kemal Beyatlı en önemli referans kaynaklarından biri konumunda ve kitapta da bunu fazlasıyla hissediyoruz.
Eser, Uluslararası kültür ve Dil Araştırmaları Derneği Yayınları’nın 1 No.lu yayını olarak basılmış. Eser büyük boy ve 305 sayfadan oluşuyor. Eserde anlatım, bol miktarda renkli fotoğraflarla desteklenmiş. Şehir, kasaba, köy veya bölgenin sadece Osmanlı Dönemi’ne değil bugünkü konumuna dair de kısa bilgi verilmiş. Aynı şekilde eserlerin de yapılış ve kullanımına dair tarihi bilgi yanında bugünkü durumuna dair kısa bilgiler yer alıyor eserde. Örneğin kimi eserlerin varlığı kayıtlarda var ama eserden bugün hiçbir iz kalmamış veya eser şu tarihte yıkılmış, bu tarihte şu kurum veya kişilerce restore edilmiş. Eser var ama farklı amaçla kullanılıyor veya harabe şeklinde terk edilmiş gibi bilgiler bizim gibi ilgilileri için son derece mühim. Böylece biz bugün gittiğimizde neyle karşılaşacağımızı öğrenmiş oluyoruz. Balkanlarla ilgili genel bilgi ve değerlendirmelerden sonra bugünkü bağımsız Balkan devletlerinin sınırlarını esas alarak ülkelere göre tanıtıma geçilmiş.
Ertuğrul Karakuş, Osmanlı’nın Balkanlardaki varlık sebebini şu beyitle özetliyor: “Hüner bir şehr bünyad eylemekdür/Reayâ kalbin âbâd eylemekdür.” Yani hüner yeni şehirler, medeniyetler kurmaktır ki bundan murat da ahalinin/halkın refah ve huzur içinde yaşamasını temin etmektir. Gerçekten de Osmanlı’nın 14.yy.dan 20.yy’ın başına kadar süren Balkanlardaki hâkimiyetinde onlarca şehir kurduğunu görüyoruz. Özellikle Batı ve Doğu Roma’nın ayrılması ve Haçlı Seferleri’yle boşalan Balkanlar, sahipsiz topraklar gibiydi. Doğu’da da 13.yy’da Moğol istilaları ile Batı’ya gitmek zorunda kalan Türk toplulukları vardı. Ve kader Balkanları insan merkezli bir medeniyet anlayışına sahip Osmanlı’ya yeni yurt yaptı. Buradaki nüfus yetersizliği sebebiyle fetihlerle birlikte yeni bir Osmanlı nüfusu oluştu burada. Bunlara “Evlâd-ı Fatihan” denildi. Yani fatihlerin evlatları. Medeniyet tarihçileri dünyada farklı inanç ve milletlerin huzur ve barış içinde yaşadığı en önemli kültürlerden birinin Osmanlı Dönemi’nde bu coğrafyada oluştuğunu söylemektedir.
Kitabın başında bir sitemle karışık hatırlatma ve öneri yapılır. Balkanlara ilk sefere çıkış Çanakkale’nin Lâpseki ilçesinden yapılır. İşte bu ilk seferde Anadolu’dan Rumeli’ye geçerken sal yapımında kullanılan ağaçların olduğu yer halk tarafından “Salbaşı” olarak adlandırılır ve dilden dile bu bilgi yaşatılır. İkinci olarak sultanın ilk âlemi/bayrağı diktiği yer de halk tarafından unutulmaz ve “Alemsultan” mevkisi olarak adlandırılır. Bu iki yer, Lapseki’deki Çardak bucağındadır. Yazar buranın ilgisizliğinden yakınır ve buranın da Çanakkale’deki turlar içinde ziyaret edilmesini ister. Çünkü bu ilk sal, sadece Edirne’ye değil Viyana’ya giden yolun başlangıcıdır. Yine bu âlem sadece Lapseki’ye değil, Edirne’ye, Selanik’e, İşkodra’ya, Belgrad’a dikilen bayraktır.
Türk tarihini, kültürünü, ruhunu, hissiyatını şiirleriyle ve veciz sözleriyle en güzel şekilde ifade eden büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı da bir Balkan çocuğudur. Bugün Kuzey Makedonya’da bir Türk yıldızı gibi asılı duran Üsküplüdür şairimiz. Ve o Üsküp için: “Üsküp ki Şar Dağı’nda devamıydı Bursa’nın” diyerek, Osmanlı’nın ruhunu en iyi yansıtan Bursa’yla Üsküp’ü bir bütünün parçası olarak görür. Şair, Balkanları ve Tuna’yı şu veciz cümleyle: “Bir Türkün gönlünde nehir varsa Tuna’dır, dağ varsa Balkan’dır.” adeta hafızamıza kazır.
Ertuğrul Karakuş, edebiyatımızda önemli bir merak ve tartışma konusu olan Yahya Kemal Beyatlı’nın ömrünün son yıllarını geçirmek istediği Rakofça’nın neresi olduğu sorusuna da açıklık getirir. Yine Yahya Kemal Beyatlı’nın annesi Nakıye Hanım’ın kaybolan mezar taşının yeniden yerine dikilmesi hikâyesini de okuyucuyla paylaşıyor. Yazar, Balkanlara gitmeden önce Türkiye’deki Balkan topraklarını gezmeyi de tavsiye eder. Başta da belirttiğimiz gibi Balkanlara ecdat ilk seferini Lâpseki’den başlamış ve onlarca eseri Trakya dediğimiz bölgeye yapmıştır. Nitekim ilk başkentlerimizden biri Edirne de Rumeli’dedir.
Bu genel değerlendirmelerden sonra yazar, Balkanlardaki Osmanlı eserlerini ülke ve şehirlere göre sırayla anlatmaya başlar. Ben burada sadece ülke ve şehir adlarını yazmakla yetineceğim zira gerçekten çok sayıda eser anlatılmış. Yazımın sonunda da bu eserlerin neler olduğuna dair kısa bir değerlendirmeyi dikkatlerinize arz ederek yazımı tamamlayacağım.
İlk olarak Bulgaristan’la başlar ülkeleri anlatmaya yazar. Bulgaristan’da; Filibe, Sofya, Köstendil, Dupniçe, Samaku, Vidin, Belgradcık, Eski Zağra, Kazanlık, Yanbolu, İslimiye, Aytos, Pazarcık, Hezargrad, Rusçuk, Plevne, Belene, Lofça, Niğbolu, Silistre, Varna, Balçık, Hacıoğlu Pazarcığı, Şumnu, Hasköy, Harmanlı, Kırcaali, Mestanlı, Koşukavak, Paşmaklı, Nevrokop ile tamamlar. Bulgaristan bugün de bize Balkanlardaki en yakın komşu ülke. Bulgaristan’daki Osmanlı eserlerini okuyunca bir an Türkiye’deki bir bölgede olduğunuz hissine kapılıyorsunuz.
Kuzey Makedonya’da Üsküp’le başlıyor yazarımız. Yukarıda da bahsedildiği gibi burayı Bursa’nın devamı gibi görmek mümkün. Ben de birkaç defa gezdim. Anadolu şehirlerinden bir farkı yok. Ardından Kalkandelen, Kostivar, Kırçova, Debre, Ohri, Resne, manastır, Pirlepe, Kavadar, doyran, Valandova, Usturumca, Radoviş, Konçe, İştip, Köprülü, Berova, Koçana, Negotino, Kıratova, Kumanova ile tamamlar.
Kosava’da; Priştine,Prizren, Mamuşa, Kaçanik, Yakova, Gilan ve Gora bölgesine yer verir.
Sırbistan’da; Preşova, Rakofça, İvranya, Leskofça, Niş, Kladova, Belgrad, Yeni Pazar’a yer verir.
Karadağ’da; Sancak, Rojaye, Taşlıca, Podgoriça, Ülgün, Bar vardır.
Arnavutluk’ta; Tiran, Kruja, İşkodra, Elbasan, Berat şehirlerinde eserler yaşamaktadır.
Batı Trakya veya Yunanistan’da; Çirmen, Dimetoka, Ferecik, Dedeağaç, Gümilcine, İskece, Kavala, Drama, Serez, Selanik, Velestin, Yenice-i Vardar, Atina Osmanlı izlerini taşımaktadır.
Son olarak Bosna Hersek’te; Saraybosna, Travnik, Ahmiçi, Konjic, Mostar, Poçitel, Blagay, Ustulçe, Maglay, Trebinye, Tuzla,Yayçe, Bihaç, Banya Luka, Zenica, Vişegrad, Srebrenitsa, Foça’daki Osmanlı mirasını yazar.
Eseri dikkatlice okuyunca çok iyi bildiğimiz, sık sık medyada duyduğumuz veya tanışlarımızın olduğu yerler olmakla birlikte ilk defa duyduğum yerler de az değil. Yazar çoğu yerde hiç eser kalmadığını, burada saydıklarının da ancak %10’u geçmeyeceğini vurguluyor. Burada bahsedilen yer adları da eserler gibi her Türk vatandaşına aşina gelecektir. Eserlerin son durumları hakkında güncel bilgiler vermesi eserin kıymetini fazlasıyla artırıyor. Kitapta her şehrin kuruluşundan coğrafi önemine kadar çok kıymetli bilgiler var.
Eserin amacı Balkanlardaki Osmanlı medeniyetini ve ondan kalan eserleri tanıtmak olduğu için ülke ve şehirlerin güncel durumuna hiç yer vermemiş. Kitap baştan sona yazılış amacına sadık kalmış. Bütün eserlere baktığımızda yapılan ve günümüze gelen eserlerin: cami/külliye, medrese, tekke/zaviye/asitane, hamam, saat kulesi, türbe, köprü, sebil/çeşme, kale/sur gibi yapılardan oluştuğunu görmekteyiz. Eserin sonunda ciddi bir kaynakçanın olduğunu da belirtelim. Sonuç olarak bu eseri, Osmanlı’nın Balkanlarda neler yaptığını, kurduğu medeniyetin ipuçlarını görmek isteyenler için altın değerinde küçük bir “Balkan Osmanlı Kültür Ansiklopedisi” olarak adlandırabiliriz.
- Sil Baştan Doğarım - Eylül 28, 2024
- Yazı, Editörlük ve Medya Kursu TEDEV’de Başlıyor - Eylül 28, 2024
- Geçmişin İzlerinde Yürüyenler - Eylül 16, 2024
- Şıpsevdi - Eylül 13, 2024
- Sermestçe - Eylül 1, 2024
- Tunca’dan Tuna’ya - Ağustos 27, 2024
- Ağaçların Gölgesinde - Temmuz 25, 2024
- Bilesin - Temmuz 22, 2024
- Kavgam - Temmuz 20, 2024
- Üsküp - Temmuz 20, 2024
- Dini Yaşarken Tebliğ ve Tenkid - Temmuz 10, 2024
- Bilmiyorum - Temmuz 10, 2024
- Yûsuf’un Rüyasını Yeniden Görmek - Temmuz 6, 2024
- Fahrettin Gün’le Eğitim ve Gençlik Üzerine - Haziran 26, 2024
- Desinler - Haziran 12, 2024
- Bir Gönül İnsanı Bekir Tuncer Salihoğlu - Haziran 10, 2024
- Paris’in Arka Yüzü - Haziran 10, 2024
- ESKADER Genel Kurulu Yapıldı - Mayıs 30, 2024
- ESKADER Genel Kurulu İlanı - Mayıs 27, 2024
- YAZI, EDİTÖRLÜK VE MEDYA KURSU’NUN MEZUNİYET TÖRENİ - Mayıs 24, 2024
- Zeliha Ergün ile Mülakat - Mayıs 24, 2024
- Anlatsanıza Bakayım Nasıl Bir Gemiymiş Bu? - Mart 23, 2024
- Ramazan-ı Şerif Geliyor Hazır mısınız? - Mart 10, 2024
- Yalnızlık - Mart 6, 2024
- Gerçek Bir Münevver Alev Alatlı - Şubat 12, 2024
- Genç Bir Yıldız Adayı Mete Gök - Şubat 6, 2024
- Düştüm Gerçeğine - Şubat 6, 2024
- Dedem Koca Hüseyin - Şubat 6, 2024
- Sevgili Eşim’e - Şubat 1, 2024
- Ferit Ragıp Tuncor’un Edebî Hizmetleri - Ocak 26, 2024
- Bir Mektup Olup - Ocak 26, 2024
- Gazzeli Çocuklar - Ocak 5, 2024
- En Baştan Yazacağım - Ocak 5, 2024
- Ben Kuvözdeki Bebek - Aralık 17, 2023
- Gönül’e - Aralık 17, 2023
- Dost Gözünde Buğudur - Aralık 17, 2023
- Kim Bu Gelen - Kasım 30, 2023
- Geç Değil - Kasım 30, 2023