Sil Baştan Doğarım

Hakan Artik

Sil, baştan doğarım… Silinse, karanlığıyla yeniden aydınlığa doğma mücadelesi, içine sızmış bir yağmur ola ki, kelimelerinin, küçük odasının öksüz bakışlara bulanmış tavanındaki bulutlara yükselip de yağmur olup yeniden yeniden düşmesi sayfalara…
İçinde her ne kadar bir tarafındaki eksikliğin karanlıkla dolduruluşu hissedilse de, aynı zamanda olan dolu taraftaki ilahi inanç ile beraber taşınılan aydınlığın bu karanlığı nasıl bertaraf ettiği tümel bakışta kolaylıkla hissedilebilmekte.

İçeriğin en yoğunlaştığı ve bir karadelik gibi yazanını içine çektiği besbelli olan anne özlemi, yine yazanını yazdıklarını yazdığı zamanlara, bu zamanların annesini hatırladığı en yakın zamanlar olacağını ve bu zamanlardan gittikçe uzaklaşacağını bildiği için anısında anasına(hem özü hem de annesine) uzanan bir bağlantı yolu kurulmasına güçlü bir şekilde meyletmiş.

Yapısal olarak ise; yazılardaki anlam ve serbest yazım dağınıklığının, küçük bir çocuğun oyuncaklarını dağıtışı hâli gibi. Annesi bir gün gelir de toplar diye dağıtılmış sözler ve şiirler serpişmiş annesizliğin ve beraber yaşanılamamış boş sayfa halılarına…

Detaylara inildiğinde ise, yazılarda sıklıkla hayvan ve yılan tabirleri görülmekte. Hayvan kelimesinin sıklıkla geçmesini sanırım o yaşlardaki bir çocuğun kırsal bir alanda yetişmesiyle, hayvanlarla sürekli iç içe olmasına bağlanabilir, ki yazıda da hayvan kelimesi bir kötüleme değil de daha çok doğallığın simgelenmesi anlamında kullanılmış.

Ancak yılan tabirine, farklı olarak kötü, korkulacak, zarar verecek bir anlam atfedilmiş. Muhtemel olarak yazarda kötü bir anı veya maruz kalınan çevresel algı sonucu bu tabir bu şekilde sayfalarında yer edinmiş olsa gerek.

Son olarak ise yazarın ‘papatya’ simgelemesini, yazılanların içerisinde belki yazarın kendisinin bile fark etmediği bir kendini simgeleyiş olarak düşünülebilir.
Şiirde geçen ıssız bir adadaki papatya betimlemesi; aslında genellikle topluca yetişen papatyalar bilinirliğini oldukça farklı bir canlandırmaya itmekte.
Yazarın bu betimlemesi, aslında içinde topluluklarla iç içe olmaya ne kadar yatkın olsa da yine iç dünyasının kuytu köşelerinde ne kadar da yalnız hissettiğini sembolize etmiş.
Papatyayı ıslatan yağmur ise, köklerine sızıp o papatyayı göklere yükseltecek anne gözyaşları olduğu, umarım bir gün görebileceklere nasip olacaktır.
Nitekim, anneler varlıklarıyla olduğu gibi, yokluklarıyla da her daim bizi düşünürler, değil mi…

admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir