Dini Yaşarken Tebliğ ve Tenkid

Mücahit AKINCI

Âhir zaman olarak nitelenen Hz. Peygamber (s.a.v) sonrası hayatta dini yaşamanın zorluğu hadis-i şerifte belirtildiği üzere “elde kor ateşi tutmak” kadar zor bir hâl almıştır. Öyle ki o ateş sadece ellerde değil artık bedenleri yakmakta ve insanlık diri diri can vermektedir. İnançsızlık tehlikesine karşı kendini dindar olarak niteleyen insanların dinden ne anladıkları veya dini yaşama noktasında nereden beslendikleri daha dikkate şayan bir durumdur. Çünkü inanç, insanın hâl ve hareketlerine etki eden bir özelliktedir. Bir Müslüman’ın en önemli alamet-i farikası kâli ile hâlinin bir olmasındadır. Yani özü ve sözünün bir olmasıdır. Bundan dolayı bir Müslüman’ın insanları tebliğ ve irşadı öncelikle hâlinden başlamalıdır. “Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? (Saff 61/2)”  âyeti muktezasınca Müslüman anlattığı güzel şeyler ile birlikte güzelleşmelidir. Tasavvufun aklı selîm, kalbi selîm ve zevki selîm düsturu da bu durumu açıklamaktadır. Tasavvuf, her şeyde güzeli ve rikkati görme sanatı olarak karşımıza çıkmaktadır. Üstad Necip Fazıl’ın “İslâm incelik işidir.” ifadesi ve Ömer Tuğrul İnançer’in “Müslümanlık ince insanlıktır, dervişlik ince Müslümanlıktır.” sözü bu kabildendir.

 

İslâm’ın tebliğ bünyesindeki tenkid sınırlı bir alandadır. Bu hususta Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber (s.a.v) ve ona tabiî olanların kâfirlere karşı sert, birbirlerine karşı çok merhametli olduklarını haber vermektedir (Fetih 48/29). Buradan anlaşıldığı üzere Müslüman diğer Müslüman kardeşini irşad ederken merhamet kollarını açmalı ve tenkid yolunu tutmamalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v) birçok olayda şahısları bildiği halde “sizden birilerine ne oluyor ki şöyle şöyle yapıyorlar!” şeklinde bir uyarı cümlesiyle yanlışın üzerine gitmektedir. Burada dikkat çeken husus, Hz. Peygamber’in yanlış yapan Müslüman’ın kişiliğine değil yanlışa odaklanmasıdır. Aynı şekilde Sıddık-i ekber Hz. Ebubekir (r.a)’in; “Sokakta zina eden iki kişi görsem üstlerini cübbemle örterim.” sözü bu nebevî hasleti gösteren en güzel örnektir. Hz. Mevlana’nın “başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.” tavsiyesi de bu hâli anlatmaktadır.

 

Tenkid, muhatabın eksik ve kötü taraflarını hedef almak ve ona karşı üstünlük sağlamanın yoludur. Bu kolay olan yoldur. Zor olan yol ise merhametle ve anlayışla yaklaşıp karşı tarafı kendi safımıza çekmektir. Müslümanların din konusunda yaşantıdan daha çok birbirlerine acımasızca tenkid etmeleri dini sadece söylem konumuna çekmiş ve Müslümanlar arasındaki kardeşlik duygusuna zarar vermiştir. Oysa Kur’an-ı Kerim’in ölçüsü bellidir: “Bunların ardından gelenler de “Ey rabbimiz” derler, “Bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz! Kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin (Haşr 59/10).”
Ömer bin Abdülaziz ise şöyle söylemektedir: “Bizden öncekiler ibadeti namaz ve oruçtan ziyade insanların haysiyetine dil uzatmama olarak görüyorlardı. Gece kaim gündüz saim olup da insanlara eza edenler iflastadırlar.” Bu konuda Konyalı Hacı Veyiszâde Efendi, kendisine eleştiride bulunan hocaların sözlerini getirenlere kızar ve kendisi bizzat bu hocaların yanlarına giderek aralarında kırgınlığın olmamasını sağlarmış. İşte ince Müslümanlık! Said Nursî hazretlerinin “Medresetüz Zehra” düşüncesinin üç demir ayağından birisi de bu düsturdur. “Hiçbir âlime sual sormamak ve kimseyle dinî münakaşaya girişmemek.”

 

Necip Fazıl son devrin en cesur Müslüman yazarlarındandır. Onun vermiş olduğu mücadele sadece Büyük Doğu ismiyle dahi anlaşılmaktadır. Ona göre bu topraklar her türden yeniliği ve ilericiliği getirmeye muktedir berekettedir. Bu idealini gerçekleştirirken dönemin tüm din karşıtı odaklarına karşı savaş açmıştır. Ve onun ortaya koyduğu çalışmalar ile bugünkü Müslüman entelektüalizmi yeni bir güç bulmuştur. Onun bıraktığı yerden devam eden bu dava düşüncesi artık yıkıcı değil onarıcı ve yapıcı olmak zorundaydı. Bundan dolayı kendisiyle karşılaşan Fethi Gemuhluoğlu, şu veciz sözü söylemiştir: “Üstad, bir husus var. Siz yıkmaya memurdunuz. Küfrü yıkmaya… Yıktınız da. Amma yapmak, yapmaya memur olmak başka bir şey. Bunu tasavvuf neşesi olmayanlar anlamaz amma, siz çok iyi bilirsiniz…” Hayatında tenkidin yerine aşkı koymuş bir isim olan Gemuhluoğlu, her şeye dost olmayı salık verirken fikir dostluğu için tenkidin olmamasını vurgular. Ona göre Müslümanlar tenkidle zaman kaybetmemelidir. Çünkü “İslâm tenkid üzere değil; tebliğ üzeredir.” Hekimoğlu İsmail de İttihad-ı İslâm’ı “Müslümanı kötülemekten, muhalefetten, gıybetten vazgeçmeye” bağlamaktadır.

 

Meseleye bu açıdan bakıldığı zaman dünyada aşkı ihdas etmenin zorluğu ortaya çıkmaktadır. Kendisine eğilen rahibeye mukabelede bulunup eğilen Mevlana’yı anlamak, dini yaşamanın tenkidden zor olduğu bilincine varmakla mümkündür. Mevlana’ya bu durum sorulunca; “o kimse bendeki gizli olan küfre secde ederken; ben ondaki gizli olan iman nuruna secde ettim” buyurur. Her insanın içindeki iman cevherini görmek ve hissetmek büyük bir hisse olsa gerektir. Bu da göstermektedir ki İslâm’ı yaşamak tenkidden uzak, her hâliyle tebliğ şuuruna sahip olmakla mümkündür.

admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir