Ben Cumartesileri Seviyorum Kardeşim

Mahmut TOPBAŞLI

 

Bu başlık altında yazdığım bir yazının üzerinden altı yıl geçmiş. O yazı ile bir Edebiyat Mevsiminde bir güne sığan bereketi, güzelliği anmış, rahmete vesile olan buluşmalardan doğan sinerjiyi zikretmiştim. O günden bu yana kaç güzelim Cumartesi de benzer güzellikleri yaşadık. Sanat edebiyat adına bir araya gelmelerin feyiz bereketi elbette ki vefa duygusunun ardına düşmemizden neşet ediyordu. Bugün de adı ile müsemma iki ayrı programla mest olduk.

Programlardan birincisi TYB İstanbul şubesinin Ali Ulvi KURUCU adına tertip ettiği Yâd-ı Cemil başlıklı toplantıydı. Ali Ulvi Kurucu merhum İslami hizmet kavramı içerisinde aklımıza ilk gelen isimlerden birisiydi. Rahmet duaları gönderme, vefa gösterme, adını yeni kuşaklara tanıtma, nisyana terk etmediğimizi hatırlatma borcumuzun olduğu bir büyüğümüzdü. Bu cumartesinin bereketi böyle başladı. TYB Başkanı Mahmut Bıyıklı; “Bugünkü programımız konferans değil, panel değil, seminer değil bir yâdı cemildir” diyerek besmeleyle açtı programını. Gazeteci Resul Tosun merhumun öğrencisi olarak bulunduğu Mekke/Medine hatıralarıyla süslü konuşmasında çizdiği A.U. Kurucu portresi, bir insan-ı kâmilin cümle vasıflarını yansıttı çerçeveye. Prof. Mahmut Kaya yakın dostu merhum Kurucu’yu hocalık vasıflarıyla, iyilik zincirleriyle, milletine olan sevgisinin yüceliği ve hizmetleriyle bir bir anlattı. Merhum Ali Ulvi Kurucu’nun şairlik yönünden söz ederken de modern şiir denilen günümüz şiirimsilerini zemmetmekten geri kalmadı. Mevlid-i Şerif için dağlar gibi dik durarak muhteşem bir atak gerçekleştirdi. Ekmeleddin İhsanoğlu Beyefendi de veciz ifadelerle merhumu tasvir etti. Ve diğer konuşmacılar duygu ve düşüncelerini, en güzel hüsnü zanlarını, tanıklıklar eşliğinde ve hatıralar muvacehesinde takdim ettiler. Rabbim rahmetiyle kuşatsın inşallah.

 

 

Günün programlarının ikincisi ve yıldız kümelerinin bulutlarla yarıştığı mekân TEDEV (Türk Edebiyatı Vakfı) oldu. İlesam ve TEDEV’in birlikte düzenlediği USTALARA SAYGI programının misafiri hikâyeci, söz ustası, gönül adamı Şerif Aydemir Ağabeydi. Ağzına kadar dolu iki salona hitap eden dört değerli konuşmacının Şerif Aydemir ağabeyi eserleri ve şahsiyeti üzerinden değerlendirirken en hasbi düşüncelerle, objektif ölçülerle ve eserlerine yansıyan zenginliklerle takdim ettiler. Yüksek Lisans çalışması ile yetkin bir araştırmanın sahibi hikâyeci Ercan Köksal akademik tespitlerini hikâye tadında sundu. Yine hikâyeci Funda Özsoy Erdoğan hanımefendi de KIRÇIL PALTO isimli hikâye üzerinden Şerif ağabeyin dili, üslûbu ve edebi zenginliğine dikkat çekerek “Bizim nesil Şerif Aydemir’in paltosunun altından neşet etti.” derken öncülüğüne, yol göstericiliğine dikkat çekti. “Şerif Aydemir demek Anadolu irfanı, Türk kültürü, Türk şahsiyeti demektir” diyerek söze başlayan TYB Başkanı Mahmut Bıyıklı seri atışlarla gözümüzdeki/gönlümüzdeki Şerif Aydemir tasvirini kendisinden duyduğu, dinlediği, eserlerinde keşfettiği süzülmüş notlar üzerinden vitrine çıkardı. “NOT DEFTERİMDEN SÜZÜLENLER bizim ışığımız olmaya, hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya, insan ilişkilerinde rehberliğe daima yanımızda, gönlümüzde olacaktır” diyerek duygu dolu bir konuşma ile gönülleri mest etti. Mehmet Cemal Çiftçigüzeli de Şerif Aydemir’le olan dostluğu, birlikte katıldıkları programlar, yaptıkları yolculuklar mihverinde bir sunum yaptı. Dinleyici katkıları içinde en veciz konuşma Fatih Aydemir’den geldi. Oğul Fatih, Şerif Babayı bir evlâdın gözünden tahlil etti ki Rabbim cümlemize o gözle bakan, o noktada duran evlâtlar nasip etsin duasındayım. Yüreğinden öpüyorum seni çocuk…

Daha önce yapılmış bir Şerif Aydemir programı vesilesiyle bazı dostlarıma, edebiyat çevrelerinden tanıdıklarıma “Şerif ağabeyi bir cümleyle anlatmak isteseniz neler söylersiniz?” diye sormuştum.  Yirmi dört kişilik anket gurubundan saygıdeğer Mehmet Ali Kalkan üstadım “Şerif Aydemir ağabey hakkında ne söylense az gelir, ne söylense bir eksik kalır…” demişti. Gerçekten de öyle. Dört konuşmacı, bir yönetici, en az on dinleyici konuştu. Ama yine de bir şeyler eksik kaldı. O bir şeyi de belki ben tamamlarım diye Şerif ağabeyi şiirle anlatmıştım. Programda sunamadım. Şimdi buradan takdim ediyorum.

Rabbim Şerif Aydemir ağabeyi sağlık ve mutlulukta daim eylesin. Yeni eserler, yeni programlar için güç kuvvet versin. Başından hep yaşamak geçsin inşallah. Hürmet ve muhabbetle ellerinden öpüyorum.

Siz olsanız böyle cumartesileri sevmez misiniz? Ne dersiniz?…

 

SELÂMLADIM DÖRT YANIMI

Aklın süzgecinden yakut sözlerle
Kozasında çile çeker dervişim
Yıldızlara varan kutlu izlerle
Dil burcuna irfan eker dervişim

Yiğitlerin meclisinde yoğrulmuş
Kerem olup kaç yürekte doğrulmuş
İlim, irfan, edep ile çığrılmış
Bizim türkülerden çıkar dervişim

Dostluğu çoğaltmak dervişin huyu
Başı karlı dağın kesilmez suyu
Dost yoluna terk ederek uykuyu
Şafakta söz mumu yakar dervişim

Erenler dilinden yelle konuşup
Lâle nergis sümbül gülle konuşup
Kaç hasret kuşanıp kaç dağı aşıp
Ufuklardan öte bakar dervişim

Muhabbetten doğar sevda gerçeği
Işığa vurgundur aşk kelebeği
Yerli hissiyatın hassas merceği
Yaban düşünceyi yıkar dervişim

İnce telimize dokunan duygu
Coşkun ırmaklarca çağlayan vurgu
Önce gönül dili sonrası yargı
Bercesteden yumak büker dervişim

Rahmet olup yağar susuz toprağa
Selam verir dağa kuşa yaprağa
Yüreğinde ay yıldızlı bayrağa
Destan türkü ağıt yakar dervişim

Şehir hançerini ruhuna saplar
Dökülen kanını gönlünde toplar
Mahşere kalmadan cümle hesaplar
Eteğinden taşlar döker dervişim

Erdemli yaşamak geçer başından
Ders çıkarır nice söz savaşından
Kirpiğinden sızan sevda yaşından
Yedi dağda şimşek çakar dervişim

Rengini deryadan süzer bu aşkın
Ömrünce ardında gezer bu aşkın
Silinmez izini yazar bu aşkın
Her günün şafağı söker dervişim

İnlerken nağmesi dertli sazlarda
Gelecek cemreyi okşar yazlarda
Boyutsuz mekânda iç niyazlarda
Misk ü amberlerce kokar dervişim

Fırat’ın Tunca’nın kuzularıyla
Yüreğine düşen sızılarıyla
Gördüğü düşlerin bazılarıyla
Güher Kız Çiçeği diker dervişim

Aklın süzgecinden yakut sözlerle
Kozasında çile çeker dervişim
Dua dua Herkes Kalbine Dönsün
El açıp boynunu büker dervişim.

 

Fotoğraf: Ahmet Dur

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir