Seni beklediğim bilmem kaçıncı mevsim, kaçıncı bahar, kaçıncı sabah yokluğuna uyandığım. Bilmiyorlar ki aslında sevdiğini beklemenin tadı da başka bir sevda. Hasretin her anı aslında vuslat. Çünkü vuslat zaten bir arada olma hali, dolayısı ile onu düşünme, özleme halini yaşamak durumundan mahrum oluyor insan. Hasret hali öyle mi? Her an, her dem onun hayali ile var olmak demek.
Bahçedeki gülleri sulayıp, kuruyan yapraklarını temizliyorum. Asmanın henüz yeni yeni çıkan dallarını sabitleyip, çardağın birkaç kırık tahtasını tamir edip, bahçeyi yıkayıverdim bir güğüm su ile. Etraf serinleyiverince bahçedeki ferahlık için sanki hep bir ağızdan teşekkür etti çiçekler. Fesleğenleri sevdim biraz, hanımeli çiçeklerinin mükemmel kokularını içime çektim. Tam şu bahçe kapısının üzerinde bir yasemin olsa diye hayal ettim. Yediveren gülleri tam senin sevdiğin gibi. Sen seversin diye çok aradım, buldum, zor bela tutturuverdim. Hüsniye teyzenin bahçesinde hep görür, heves ederdin hani. Gelip gördüğünde belki sevinirsin, yüzün güler, çehrene bir taze bahar dalı gibi gelir, yerleşir o gülüşler. Sahi gelirsin değil mi? Belki yakında gelirsin, kim bilir? Seni beklemekten, geleceğine inanmaktan hiç vazgeçmeyecek gönlüm. Aklıma sen düştüğünde hemen bir iş buluveriyorum kendime, yoksa baş edebilir miyim gönlün sualleri ile öyle kolay kolay. Bahçeden taze nane, maydanoz, domates topladım biraz. Bu sene fasulye de, domates de çok bereketli olacak gibi gözüküyor maşallah. Bazı zamanlar yetiyor da artıyor, bereketi çok, yaradan ziyadeleştiriyor çok şükür. Böyle zamanlarda komşulara pay ediveriyorum biraz. Hani gücü, kuvveti olmayıp bağ bahçe işiyle artık uğraşamayan yaşlı teyzeler az da olsa oluyor. Yoksa köylük yerde herkesin bağı, bahçesi, bostanı oluyor evelallah. Toprak derdi rahmetli babam zahmetli olur amma rahmeti de, bereketi de çok olur. Büyükler doğru söylerler her daim elbette. Bahçemiz olunca benim çarşıya pazara gidecek ihtiyacım olmuyor pek. Yumurta da bana yetecek kadar oluyor; veriyor yaradan çok şükür. Elbet köy yerinde sıkıntı çektiğim, bunaldığım oluyor, olmaz mı? Senin arada gönderdiğin üç beş kuruş da yetiyor çok şükür. Hem benim paraya pula değil, en çok sana ihtiyacım var. Paraymış pulmuş hepsi hikâye. Bir geliversen tamam olacak her şey. Seninle ilgili bazen bir şeyler geliyor kulağıma, sözüm ona bırakıp gitmişsin beni, bir daha gelmez o artık diyorlar. Nereden çıkıyor bu laflar bilmem ki. Benim Salim’im yapmaz öyle şeyler diyorum. Böyle zamanlarda kalbimin üzerinde bir ağırlık oluyor, Salim’im, ah o ağırlık hiç kalkmayacak, hiç eskisi gibi nefes alamayacakmışım gibi hissediyorum. İnanmazsın bir de ne diyorlar biliyor musun? Bir çocuğun olmuş, buradan uzaklara gidip gelmeyişin, seni, benim eksik bırakmamdan sebepmiş. Ah Salim’im benim sana olan sevgimi bilseler keşke, kaç çocuk eder bu sevda, hiç bilmiyorlar. Hem senin beni ne kadar çok sevdiğini de bilmiyorlar. Sen beni üzmeye kıyamazsın, öyle değil mi? Böyle zamanlarda susuyorum kimseye tek kelime etmek gelmiyor içimden. Şimdilerde sevdadan anlayan kaldı mı ki Salim’im onlar anlasın. Ah ne çok yanıyor içim tüm bunları oradan, buradan duydukça. Az biraz soluklanıvermek için çardağın bir köşesine ilişiveriyorum. Çok bekledim be Salim dönsen mi artık yaban ellerden?
Günler seninle başlayıp, seninle devam ediyor, seninle nihayet buluyor. Bazen gönlümün ağrısı yakıyor, kavuruyor beni, gözyaşlarım hiç dinmeyecek gibi akıyor, akıyor. Bazen yaradana sığınıyor gönlüm, öyle mutmain, öyle sakin, öyle duru bir su gibi emin sevginden. Bazen ise neredeyse ben bile inanacak oluyorum sağdan, soldan duyduğum senle ilgili asılsız söylentilere. Gönlümün gelgitleri beni ayrı bir yoruyor anlayacağın Salim’im. Yokluğun ayrı.
Yine böyle bir bahar sabahı çıkıp gelmişsin; sen gelmişsin seninle bahar gelmiş yeniden. Rüya değil vallahi değil. Bakıyorum etrafa rüya olsa tüm ayrıntıları görüp hissedemem diyorum. Kendi kendimi yokluyorum, yok rüya değil cancağızım sen geldin. Bir bayram yeri gibi adeta gönlüm; şenlikli bir düğün, bayram gibi. Yorgun gözlerim ışıl ışıl parlıyor, sevinçten için için gülümseyerek. Ellerimi nerede saklasam da heyecandan nasıl titrediklerini fark etmesen diyorum bin bir telaşla içimden. Yanaklarıma bir tan yeri kızıllığı gelip oturuvermiş, nasıl utanıyorum görüp, anlamandan korkarak. Göğüs kafesimde çılgınca çırpınan kuş ha çıktı ha çıkacak, sanki yerinden fırlayıp kanatlanarak öylece. Dizlerimin gövdemi taşıyamayıp bir anda bükülüp yığılıvermesinden korkuyorum. Aklımda bir tek soru, ya yine gidersen, ellerime bir kor misali hasretini bırakıp yeniden. Kim bilir bu anı daha önce kaç kez hayal edip düşündüm, yaşadım, sevindim, içim içime sığmadı o hayalin etkisi ile. Kalbim coşkun akan ırmaklar gibi çağıldıyor vuslat şarkısını. Sahi geldin mi? Rüya olmasın ne olur? Öyleyse hiç uyanmayayım Allah’ım böyle bir mucizenin içerisinden.
Taze mayalı aldım fırından, hele bi çay koy içelim diyorsun bahçede. Ben hafifçe başımı sallayıp gülümsüyorum. Dilim lâl olmuş, peki diyebiliyorum telaşla sadece. Yüzümde sevinçten bir gülümseme, elim ayağım dolanıyor sofra kurarken alelacele. Birer bardak çay değil, özlem içiyoruz birlikte. Bir kucak dolusu sevgi azığımız. Rüzgâr salınıp benim pembe yanaklarımı sevip geçiyor, senin saçlarını şöyle bir dağıtıp uzaklaşıyor. Tülbendimin güneş soluğu desenleri belli belirsiz, alnıma sıcaktan yapışan oyasını düzeltiyorum. Bir ara içeriye kaçıp kırık bir aynada şöyle bir bakıyorum kendime. İnsan sevdiğine güzel görünmeli, çok özlemiş midir sahi diye soruyorum aynadaki aksime.
Geldin ya artık ne önemi var tüm dünya dertlerinin. İyi misin diyorsun? Sen iyi misin dediğinde iyilik hali gelip gönlüme otağ kuruyor bir anda biliyor musun? Ben iyiyim, ya sen deyiverecek oluyorum, ama boğazımda bir yumru peydahlanıveriyor. Demeyiver diyor, sormayıver, ödüm kopuyor istemeyeceğim şeyler duymaktan. Çay bitiyor, söz bitmiyor. Şimdi öylece çarçabuk gelip geçiveren zaman, yokluğunda neden ağır aksak bu kadar? İnsan bekler, bir gün kavuşur, belki hayat bir bekleyişler durağı. Belki hayat bekleyişin tam kendisidir kim bilir? Neyse boş ver şimdi nereden geliyor hala aklıma bu düşünceler? Sen geldin buradasın, yanımda, gönlümün şen odasında.
Biraz dinlen diyorum; uzun yoldan geldin, yorgunsundur. Dinlenirim elbet gel hele Zeynep diyorsun, konuşalım biraz. O esnada kulaklarım uğuldamaya başlıyor, kötü bir şeyler duyacağım hissediyorum. Köylük yerde konuşulanlar doğru muydu yoksa? Konuşmak istediği şeyi duymak istemiyorum. Başım dönüyor, yer ayaklarımın altından çekiliyor bir anda. Gözlerimin yaşı bir yağmur sağanağı gibi akıyor, akıyor durduramıyorum. Senin gözlerinde ise bir suçluluk hali. Bildim ben söyleyeceklerini Salim. Hiç konuşmayalım. Salim sana pınara gider miyiz diye soracaktım daha. Coşkun akan suyunda soluklanıp, sohbet edecektik doyasıya. Ben türkülerimi sana hep pınarda söylemeyi hayal etmiştim oysa. Sonra belki yaylaya kaçacaktık. İçimize çekecektik çiçek kokan dağların kokusunu. Sen hiçbir şey söyleme Salim. Ben yine seni eskiden olduğu gibi umutla beklerim. Değil mi ki umut da sevdaya dair. Eğer bir şeyler söylersen tükenir umutlarım. Sen hiçbir şey söyleme Salim, ben şimdiye dek söylediklerinle avunayım. Salim ben yine beklerim.