“İçime bir eziklik çöktü badem dallarına bakarken. Kasımın sonu yaklaşıyor. Yarın gökyüzü kararır, doğu yeli eser soğuk. Toprak donar. Eski kuyunun çevresindeki sular buz kesilir. Sonra kar yağar yeryüzüne lapa lapa. Karlara gömülür üzüm bağı ve yöresi. Biz, evlerimizde uyuruz. Ama evlerimiz tapınak içerisinde. Bilinmez. Yeşil üniformalılar tekme ve dipçikle kapılarımızı açarlar; gece demez, kış demez; bizi kamyonlara doldurup şehrin bir ucunda bekleyen, demirden sürgün trenlerimize götürürler. Kalır badem ağaçlarımız karlar altında. Kasımlar geçer, yeni Hıdrellezler gelir. Bademler çiçek açar. Yeni filizler fışkırır gövdeden. Ama kimse bakmaz, kimse anımsamaz badem ağaçlarını. Ben unutmayacağım ama sizi badem ağaçları! Ben usumda badem filizleriyle örülü bir çevre çizeceğim “
Yürekten dökülen bu cümleler, Kırım’da işgal sonrası sürgünün başladığı köyde yaşayan ufak Haluk’a ait. Haluk ve çevresindekiler, istemeyerek, zorla, topraklarından, yurtlarından, ana vatanlarından koparılıp sürgün edilmişlerdi. Bizler için aile ne demekse, öz toprağımız da aynı önemde baktığımız kutsalımızdır. İşte Türk dünyasının güçlü kalemlerinden Cengiz Dağcı, kendi hayatından esintilerinin de olduğu bu romanın da ilkokul çağındaki Haluk ve onun etrafında gördükleri, yaşadıkları ve hissiyatlarını, farklı bir tarz ile bir çocuğun gözünden anlatmıştır. Öncelikle belirtmem gerekirse kitap savaş konulu bir kitap değil; okuyucu romanın sonlarına doğru yeşil üniformalılarla karşılaşıyor. Ancak eserin başından sonuna kadar gri, puslu, boğucu ve depresif bir havanın etkisi altındasınız. Bu kitabı sevmem ve yazarın üslubunu takdir etmemdeki en büyük etkenlerden biri de bu oldu. Köyü anlatan, doğasını anlatan bolca pastoral betimlemelere, köylünün gündelik yaşamına, doğumlara ve büyüyen çocuklara şahit olsak da bunların hepsi büyük bir kara bulutun içindeymişçesine, karakterlerin tedirginliğinde hissettiriyor kendini. Bu da Cengiz Dağcı’nın yetenekli kaleminin en belirgin özelliği.
“Zenginsiz de yeşerirdi toprak, ağaçlar meyve verirdi; ama köylüsüz toprak çöle dönerdi.”
Badem Dalına Asılı Bebekler, Haluk’un doğumundan itibaren çocukluk evresi boyunca başta çok erken yaşta kaybettiği annesi olmak üzere, bir süre sonra ayrılacağı babası, ona tek sahip çıkan Zöhre Hanım ve sevdikleri arasında geçen gerçekler, acılar, kayıplar, ölümler ve en önemlisi Haluk’un hayallerinden oluşuyor. Bir çocuğun gözünden anlatılan roman ve hikâyelere kimi zaman denk gelmişizdir.”Çocuk bu, basit, masalsı bir anlatım olabilir” şeklinde düşünenlerin önyargısını kıracak ve belki de alışmadığımız bir tarzda karşımıza çıkacak bu kitabın en başarılı tekniğini, okurken kimi zaman zorlanarak kimi zaman sıkılarak fark ediyoruz. Anlamadığımız, anlamlandıramadığımız cümleler, betimlemeler bizlere Haluk’un yaşıyla, kapasitesiyle, hayat tecrübesiyle, öğrendikleriyle aktarılıyor. Yetişkin bir yazarın, çocuk zihniyle, duygularıyla doğum, ölüm, sevgi, terk ediş, yalnızlık, kayboluş, sahiplenme, aşk gibi kavramları nasıl çağrıştırdığını kaleme alması çok da kolay olmasa gerek. Bu yüzden bazı paragraflarda Haluk’un ne demek istediğini, neyi kast ettiğini tam olarak çözemiyoruz; özellikle küçük karakter hayal ve gerçek kavramlarını birbirine karıştıracak düş gücüne sahipse.
Kitap hakkında, şahsım adına tek eleştirebileceğim nokta, Haluk’un yaşıtları olan iki kız arkadaşına (Sevgil ve Halide)karşı cins olarak, birtakım dürtülerle yaklaşması oldu. Minimal düzeyde birkaç eylemsel cümleyi geçmese de, kitaptaki etkileyiciliği ve ciddiyetini etkilediğini düşünmekteyim.
Roman boyunca köylü hayat gayesinde olsa da uzaklardan gelen, yaklaşan endişe verici haberleri, sürekli bir tedirginlik içinde beklemekte, kıtlık ve imkânsızlığın baş göstermesi de üstüne eklendiğinde savaş gören, istila yaşayan bir toplum olmanın acısını az da olsa hisseder oluyoruz. Cengiz Dağcı’nın savaşı konu alan eserleri gibi baskın olmasa da yazarın bu kitabını severlere tavsiye ederim
“Yel erkenden sallanır
Ağaç dalları,
Bizim için haram oldu Kırım yolları”
- Sûretten Gel Sıfata Onda Ma’nâ Bulasın - Eylül 27, 2024
- Bir Ayrılık - Eylül 11, 2024
- Badem Dalına Asılı Bebekler - Eylül 1, 2024
- Bir Acayip Satıcı - Ağustos 27, 2024
- Kırmızı Kaplumbağa - Haziran 26, 2024
- Dersaâdet’te Bayram Sabahları - Haziran 19, 2024
- Farklılık İçinde Farksızlık - Haziran 10, 2024
- Çikolata Kokulu Amca - Nisan 16, 2024
- Ömer Seyfettin - Mart 6, 2024
- Ah Güzel İstanbul Filmi Üzerine - Mart 6, 2024
- Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği - Şubat 12, 2024
- Eskimeyenlere - Ocak 26, 2024
- Kim Daha Vefakâr - Kasım 27, 2023
- Hayırlı Olsun - Ekim 3, 2023