Bir Ayrılık

Zeynep Böhürler

 

Karakterlere çoklu perspektiften bakmak “BİR AYRILIK /ASGHAR FARHADI”

61. Berlin Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini alan, 84.Oscar töreninde En İyi Yabancı Film seçilen ve gösterildiği senede dünya çapında birçok ödüle layık görülen bir İran başyapıtı…

Sinema dünyasında başarısı ispatlanmış İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin belki de en çok beğeni alan filmi “Bir Ayrılık”, boşanma aşamasındaki karı kocanın bu süreçte yaşadıkları ve başlarına gelen olumsuz bir olayın kendilerini nasıl bir çıkmaza sürüklediğini gösteren son derece doğal bir hikâyeyi anlatıyor. Konusu anlamında kulağa çok sıradan gelse de film boyunca oyunculuklar ve diyaloglar akıcılık ve gerçekçilik anlamında yüksek bir performans sergiliyor. Sınıf farkı, kültürel değişim, sosyopolitik tercihler, toplumsal zorluklar, baba/ata hürmeti, milliyetçilik, etik değerler, vicdan sorgulaması, dinî kaidelerin insan olmadaki ve bunu yansıtmadaki rolü gibi pek çok alt metin bulacağımız filmin karakterlerini inceleyecek olursak;

14 yıldır evli olan Nadir ve Simin isimli bir çift boşanmak için hâkim karşısına çıkarlar. İzlediğimiz ilk sahnede kadraj sadece bu çifte odaklanmıştır ve bizler koltuğuna oturmuş bir hâkim bakış açısıyla sadece diyaloglarını seyrederiz.

Kızları Termeh’in velayeti konusunda çıkmaza düşen çiftin boşanma sebebi, anne Simin’in baskın İran rejimi ile kızını büyütmek istememesi ve onu yurtdışına götürerek daha iyi bir gelecek sunmak istemesidir. Baba Nader ise film boyunca fark edeceğimiz şekilde, daha milliyetçi, daha kuralcı ve boşanma konusunda hem fikir olmayan bir eştir. Karı koca anlamında birbirlerini seven ve saygı duyan bir profil çizseler de protagonist ve antagonist karakterlerdir. Orta sınıf, batılı yaşama daha meyilli bir aileyi canlandıran bu ev içinde, Nader’in gitmek konusundaki en büyük engeli Alzheimer hastası babasıdır. Eşine göre bahane olsa da oğlu için babası bir sebeptir.

Çiftin kızları Termeh’in, her ne kadar tepkileri, diyalogları ses getirmeyecek şekilde cılız kalsa da aslında beden diliyle iki arada kalmış bir evlat psikolojisini, duruşuyla daha şimdiden bir yuvanın, alıştığı düzenin bozulmasının yükünü üzerine aldığını oldukça iyi ifade eder. Bana göre filmde anne karakteri olan Simin, İran’ın daha aydın, rejim karşıtı bir kesimini, baba Nader ise köklerinden ve milletinden vazgeçmeyen İran halkını, kızları Termeh ise sosyal ve politik anlamda iki arada kalan bireyleri temsil etmektedir

Anne boşanma sürecinde eşyalarını toplayarak, kendi ailesine taşınır ve kızları Termeh ise bu süreç sonlanana kadar babasının yanında bulunmayı tercih eder. Alzheimer hastası babanın bakımı için de bir yardımcı kadını işe alırlar. Olay örgüsü, hasta babanın bakımı için eve gelen Raziyeh isimli kadın ile başlar. Raziyeh ise çok daha alt gelir mensubu, kocası Hodjat’ın borçları ve işsizliği sebebiyle yanındaki ufak çocuğuyla uzak yollardan gelip çalışmak zorunda kalan, teokratik düzene uygun bir kadındır.

Bir gün eve gelen baba Nader, hasta babasını elleri bağlanmış ve bir başına terkedilmiş olarak bulur. Bakımı için ücret vererek görevlendirdikleri Raziyeh’ e son derece haklı bir şekilde çıkışır ve görevine son verdiğini söyler. Bu arada evdeki bir miktar paranın da yerinde olmadığını görerek Raziyeh ile aralarında bir hırsızlık tartışmasına girerler. Tartışmanın sonunda Raziyeh’i kapıdan hafifçe iteklemesiyle beraber kendisini suçlu olarak, üstelik hapis cezasıyla karşı karşıya bulur.” Raziyeh’e ne olmuştur, neden hakkında suç duyurusu yapılmıştır, kim haklıdır” işte bütün bunların cevabını iki saat süren film boyunca, tek tek, düz bir zaman çizgisinde buluyoruz. Filmin bir yarısı, Nader’in haklı olduğunu kanıtlamak çabası içinde, karışı Simin ve kızları Termeh ile birlikte soruşturma ve yargılama sürecinde geçer. Bizler film seyrederken aslında farklı sınıf mensubu iki ailenin ve buna bağlı oluşan karakterlerini rahatça okuyabiliyoruz. Nader, her ne kadar daha mantıklı ve daha sakin iken, Hodjat yaşadığı sosyoekonomik ağırlıklar sebebiyle saldırgan, tehditkâr ve durup dinlemekten uzak bir yapıya bürünmüştür.

Filmin sonunda kim haklı kim haksızdan ziyade, insanın öz muhakemesini yaparak, sırtında taşıdığı vicdan yüküyle nereye kadar devam edip etmeyeceğini anlamış oluyoruz. İnsanlar bu hayatta, ne kadar kendi zor durumlarını rahatlasa da etik ve ahlaki olmayan bir bağlam yaşatıyorsa, bilmelidir ki vicdan sızısı bizleri asla rahat bırakmaz. “Bir Ayrılık” filminde bu vicdanı en önemli belirleyen unsur dini kaideler olarak gösterilmiştir

Çoklu bir perspektifle tüm karakterlere odaklandığımız film maalesef seyircide belki hayal kırıklığı yaşatacak şekilde açık uçlu bitiyor. Bize göre açık uçlu olsa da gerçekte yaşanan bu hikâyelerimiz hiç bitmeden devam etmiyor mu?

 

Zeynep Böhürler

Zeynep Böhürler

1983 İstanbul doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. On beş yıl hizmet ve bankacılık sektöründe çalıştı. Halen İstanbul Zaim Üniversitesi-Medeniyet Tasavvuru Okulu 2.sınıf öğrencisidir. Şiir, hikâye, film tahlili gibi yazıları çeşitli dergi ve dijital platformlarda yayınlanmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir