Çarşı, pazarda alışverişte, kimi zaman sahilde, ormanda yürüyüş yaparken, seyahat esnasında, sosyal medya dâhil olmak üzere, gündelik hayatın her diliminde insanların yapıp ettiklerini gözlemlemeyi seviyorum. İnsanlarla ilişkilerimde mevzulara tepkilerini süzüyor, sınıyorum. Soruyorum kendime; mutlu insanlardan hoşlanıyor musun? Cevabım evet oluyor. Hem de çok hoşlanıyorum.
Hayatın kuralı derler düşündüğünü göreceksin, yaşayacaksın. Düşündüklerin mutlaka başına gelecek. Mutluluk üzerine düşünürüm, mutlu insanlarla çevrili bir dünya hayal ederim. Anlık kahkahaların, pozitif kalıpların, yapmacık tavırların çok ötesinde derinden anlayış, yaşamı kabullenmenin verdiği hafiflik, ruhunun doğal dokusunu mühürlemektir. Mutluluk, öyle hayallerinin ötesinde zor, karmaşık, ulaşılmaz değildir. Pencerene konan bir kuşun şakımasında, bir çiçeğin kokusunda, rüzgârda uçuşan yaprakların ahenginde, bazen bir kitabın sayfalarında, müziğin ritminde… Tebessüm eden bir çocuğun gözlerinin içinde, duasını aldığın bir yaşlının kalbinde saklıdır. Mutluluk uyuyan; uyandırmanı bekleyen nasibindir.
Her sabah gözlerini açınca omuzlarına konmuş kelebektir. Güne başlarken aynanın karşısına geçip kendinle bakıştığın olur mu? Karşında ne görüyorsun kronik yorgun mu, mutlu mu? Işıktan huzme gözler, parıldayan bir cilt, kendinden emin, güven veren bir suret. İnsanın kendisiyle olan münasebeti mutluluğun şifresidir. Kendinde yakalayamadığın hiçbir şeyi başkalarının yanında bulman mümkün değildir. Kendinde olmayanı başkasına vermen de mümkün değildir.
Yalnızlık korkusunun temelinde kendinle barışık olmamanın etkeni büyüktür. Boş vaktini, hislerini sürekli birilerini memnun etmek telaşı, kendini göstermek, kabul görmek endişesiyle yapan insan, benliğini başkalarının vicdanına teslim etmiştir. Genelde aldığı netice ‘’Yapmasaydın’’ olacak, bir esintiyle gelen mutluluk izi bile kalmadan fırtınayla uçup gidecektir. Bağlılık geliştirmekten yoksun bağımlılık şeklinde devam eden hayat ıstırap halini alacaktır.
Kendine ait hayallerin, kendine ait rafine zevklerin, bir kendin olmalı, senden öte senden ziyade. Yeteneklerini deneyimlemek, sınırlarını yoklamak, hiç ilgini çekmeyen bir konuda yeni bir uğraş keşfetmek ve bunu başarmanın verdiği haz. Mutluluk, sahip olmak ya da satın almakla ilgili değildir.
İyi düşünerek, iyiyi algılayarak, beş duyu organınla iyiyi içselleştirerek, beyninle filtrelediğin bir dünya kurarsın. Üretmeyi zevk haline getirir ve bunu alışkanlık edinirsin. Sabır ve sebatla inşa etmek bir süreç istese de, yeni dünyanı çok seversin. Bu mutlu dünyan, acıyı içip, içselleştirmiş kişilerin egolarını rahatsız eder. Neticede kazanan sen olursun, görürsün ki: Mutluluk dışarda değil, ölçü birimi yok, hiçbir meta satın alamaz, sana ait kalp kafesinde saklı mukaddes bir değer, dünyaları verseler de asla değişmeyeceğim.
Hülya Günay