Türkiye’de son yıllarda evcil hayvanlara daha duyarlı davranılıyor. İnsanlarımızın merhamet duygusu artmış durumda. Önceleri pek dikkat çekmeyen bu konu, toplumda önem arz etmeye başladı. Artık neredeyse herkes bu can dostlarımıza sahip çıkıyor, acı çekmelerine izin vermiyor. Çıkarılan ve herkesi sevindiren kanun ile de hakları koruma altına alınmış durumda. Şüphesiz toplumdaki bu ortak duyarlılığın gelişmesinde, yapılan olumlu yayıncılığın etkisi büyük. Gazete, televizyon ve radyo haberleri/yazıları ile bilinçlenen halkımız, artık insana muhtaç durumda olan kedi, köpek, martı gibi hayvanlara ilgisiz kalmıyor. Bu üstün hassasiyetin yükselmesinde yayımlanan kitapların rolünü de unutmamak gerek. Bu konuda Kediname isimli kitabı neşredilen Mehmet Nuri Yardım insanlarımızın daha da bilinçlenmesi yolunda büyük emek verdi. Herkesin dikkatini kedilerin dünyasına çekti. Kediname’nin bugünlerde Akıl Fikir Yayınları’ndan yeni baskısı yapıldı. Kitabın yazarı Mehmet Nuri Yardım ile kediler ve Kediname hakkında konuştuk. İşte sorularımız ve aldığımız cevaplar:
Öncelikle evde kedi besleyen biri olarak Kediname kitabınızı büyük bir zevkle okudum. Sizin kedi sevginiz hangi yıllarda başladı?
Havva Hanım, öncelikle bu konuya eğildiğiniz ve benimle görüşme yaptığınız için size çok teşekkür ediyorum. Hemen hemen her çocuk gibi benim de kedi sevgim beş altı yaşlarımda başladı. Belki daha da küçüktüm. Çünkü biz gözümüzü dünyaya açtığımızda insanlarla birlikte etrafımızda kedileri gördük. Bizim evin de kedisi veya kedileri vardı. Onlar isim vermediğimiz biricik kahramanlarımızdı. Yalnız yanlış anlaşılmasın bu kediler seyyardı, serbestti. Yani herhangi bir eve bağlı değillerdi. Keyifleri istediği gibi, diledikleri eve girer çıkarlardı. Kimseye hesap vermezlerdi. Yani onları zapturapt altına almanız mümkün değildi. Sabah çıkar, şehri dolaşır, akşama gelirlerdi. Bazen acıktıkları zaman kapının önünde miyavlar, damdan eve damlar, pencereden içeriye süzülürlerdi. Sorgu sual yok. Tamamen özgür hayvanlardı kediler. Zira onlar serbestliklerine çok düşkünler. Sıkıya, baskıya asla gelmezler. Bu bakımdan onları, onurlarına en düşkün serazat hayvanlardan saymamız mümkün. Mahalle hayatı kuvvetliydi o zamanlar… Apartmanlar yoktu. Tek veya iki katlı bahçeli evler yaygındı. Bizim ev de yöreye uygun olan beyaz renkteki ‘cas’ dediğimiz kireçten yapılmıştı. Komşu çocukları ile oynarken kediler de çevremizde dolanır dururdu. Hiçbir çocuk kedilere eziyet etmeyi düşünmez, bunu aklından bile geçirmezdi. Sanırım aile büyükleri onları bu yolda tembihlenmişti. Kediye zarar vermenin büyük günah olduğunu anne veya babasından işiten çocuklar, bu garibanlara asla yanlış davranışta bulunmazdı. Mesela ben hayatım boyunca kedinin kuyruğuna iple teneke bağlayan çocuğa rastlamadım. Demek ki bu da bir şehir efsanesi… Böyle canavarcık çocuklar yok mu hiç, belki çıkmıştır toplumdan ama sayıları çok az. İnanır mısınız âdeta ev halkından sayılırdı kedilerimiz. Bazen bizimle yemese bile, yemeğimizden sonra sofraya yanaşır, artan yemekleri iştahla siler süpürürlerdi. Tabii evimizin bahçesinde yemeyi tercih ederlerdi. Hele yavruları olunca çok tatlı olurlardı.
Dinimiz hayvanlara merhametli olmamızı, emrediyor. Cenabı Hakk “Hayvanlar benim sessiz kullarımdır.” buyuruyor. Acaba Peygamberimiz (s.av.)’in kedilerle münasebeti nasıldı?
Kediname’de bu konuya geniş bir bölüm ayırdım. Zira Kediler hakkında o kadar çok hadis ve tavsiye var ki… En başta Sevgili Peygamberimizin “Kediler hane halkındandır.” buyruğu, emri gelir. Yani onlar da çocuklarınız gibidir. Kesinlikle ayıramazsınız buyrulmuştur. Elbette Allah’ın Resulü da kedi beslemiştir. Müezza onun meşhur kedisinin adı. Kedi besleyen bir sahabeye sahip çıkmış, ona “Ebu Hureyre” (Kedicik babası) adını vermiştir. Sahabeler arasında en çok hadis rivayet eden Ebu Hureyre Hazretleri’dir. Sonra namaz vakti gelince camiye gitmek üzere hazırlandığında Müezza’nın hırkasının üstüne yattığını, Peygamber Efendimizin onu uyandırmadan hırkayı kestiğini, ondan sonra mescide gittiğini biliyoruz. Bir de bir sefer sırasında doğum yapan kediye sahip çıktığını, ordunun yolunu değiştirdiğini, hatta yol üzerinde olan kedi ve yavruları zarar görmesin diye o bölgeye bir nöbetçi sahabe diktiğini de duymuşuzdur. Bütün bu hassasiyetler, incelikler Peygamber Efendimizin kedileri çok sevdiğini ve onlara müminlerin sahip çıkması gerektiğini gösteriyor.
Kitabınızda birçok yazarın kedilerle dostluklarından bahsediyorsunuz. Acaba kediniz Lokum, size yazılarınızda ilham kaynağı oluyor mu?
Evet haklısınız, kitapta belirtildiği gibi sanatçıların, yazarların kedilerle arası çok iyi. Hemen hemen bütün büyük şair ve yazarlarımızın kedisi vardır, kedi beslemişlerdir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Sâmiha Ayverdi’den Tarık Buğra’ya, Necip Fazıl’dan Safiye Erol’a kadar… Kedi beslemeyen edebiyatçıları sayarsak daha da az olduklarını göreceğiz. Tabii sadece edebiyatçılar değil ressamlar, hattatlar, ebru sanatkârları, müzisyenler, kısacası sanatın bütün dallarında eser verenler bir şekilde kedilerle iyi geçinmişlerdir. Ya beslemişler veya uzaktan da olsa sevmişlerdir. Kedi sevmeyen sanatçıya şu ana kadar rastlamadım. Kedi besleyen sanatkârlar bu can dostlarına ayrıca göz alıcı, gönül okşayıcı, dikkat çekici isimler vermişlerdir. Hem de çok güzel isimler… Ben bunların büyük çoğunluğunu da tespit ettim ve kitapta geniş şekilde yer verdim. İstedim ki insanlarımız bunları görüp örnek alsınlar. Kediler için yazılmış şiirler, denemeler, hikâyeler çok. Bütün bunlara baktığımızda çok geniş bir kedi edebiyatımız olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki bu ilginin temelinde ne var? Kanaatimce sanatçılar, bilhassa edebiyatçılar kedilerden ilham alıyor. Onlara hikâyelerinde, şiirlerinde, romanlarında ve denemelerinde genişçe yer veriyorlar. İstanbul Fatih’teki can dostumuz Lokum’la yaşamaya başladıktan sonra inanın benim de ilhamım arttı. Zaten duruşu, sevimliliği ile kedi kendisini hemen sevdiriyor. Zahmeti yok, rahmeti çoktur bu hayvancağızların. Hele korona yıllarında doğrusu biz fazla sıkıntı çekmedik. Talihliydik, çünkü kedimiz bize moral verdi. Lokum’un ilham kaynağı olduğunu şöyle ispatlayabilirim. Bizim eve geldiği 2011 yılından sonra kitaplarımın sayısında artış oldu. Gazete ve dergi yazılarını da hesapladığımızda bu yekûn bilhassa dikkat çekiyor. Demek ki beni meşgul etmediği gibi moral ve ilham vererek edebiyat dünyamıza da katkıda bulunmuştur Lokum. Allah bağışlasın. Sadece ben memnun değilim ondan, annesi (yani bizim hanım) ile ağabeyi (yani küçük oğlum Ömer) de kendisinden son derece memnunlar. İnşallah beraberliğimiz, daha uzun yıllar sürer gider.
Kitabınızda “Thephille Gaalier’in “Bir kedi sizin dostunuz olabilir ama köleniz asla.” sözünü okumuştum. Acaba insanlar bunu nankörlük olarak mı algılıyor?
Havva Hanım çok önemli bir noktaya değindiniz. Hakikaten çok yanlış bir algı var kediler hakkında. Birçok kişi acımasız bir şekilde, kedi bahsini açtığınızda hemen “Bırak ya nankörleri!” diyebiliyor. O anda ben tabii hemen kendilerine soruyorum: “Bugüne kadar hangi nankörlüklerini gördünüz hayvancağızların.” Susuyorlar bu sefer. Devam edelim isterseniz. Kanaatlerimi sizin vesilenizle burada söyleyeyim ve bu davayı bitirelim. Kediler asla nankör değiller! Aksine son derece kadirbilir, vefalı, iyi niyetli hayvanlardır. Az bir yem verirseniz, biraz da su ikram ederseniz ömür boyu yanınızda yaşar, sizi asla terk etmezler. Bu konuda bence insanlardan bile daha vefalılar. Günü geliyor, oğlunuz, kızınız sizden ayrılıyor, başka eve yerleşiyor. Ama kediler öyle mi? Onlar sahipleriyle birlikte yaşar giderler. Bugün 12 senedir bizimle birlikte oturan bir Lokum’umuz var. Bir Allah’ın günü hâlinden şikâyet etmedi. Tek çeşit bir maması olmasına rağmen yemek konusunda isyana kalkışmadı. O mütevazı yemiyle idare ediyor. Bizden menü istemiyor, yeni ve faklı yemek ikramlarda bulunmamızı, kendisini lokantalara götürmemizi istemiyor. Daha ne yapsın garip? Onların bence kıymetlerini bilmemiz gerekiyor. Ama dediğiniz doğrudur. Çok güçlü bir şahsiyete sahip oldukları için mümanaatsızdırlar. Kişiliklerinden asla taviz vermezler, kimseye pabuç bırakmazlar. Bir kediye asla baskı yapamazsınız. Çok sıkıştırırsanız bu sefer haklı olarak patisiyle size şöyle bir dokunur, ısrar ederseniz sizi pataklar da… Hani derler ya “Kediyi köşeye fazla sıkıştırmayın, üstünüze atlar.” Doğrudur. Eh insanoğlu da öyle değil mi? Kendi çocuğunuz da olsa üzerine fazla gittiniz mi sert tepki verebiliyor. Gerginlik yaşayabiliyorsunuz. Kısacası kedilerin hürriyetlerine çok düşkün olduklarını söylemeliyim. Kapalı kapıları hiç sevmezler. Bütün kapılar açık olmalı, diledikleri zaman istedikleri odaya veya salona geçebilmeliler. Biz de öyle yapıyoruz hanemizde. Özgür bir şekilde evimizde dolaşıp duruyor Lokum. Zaten ev dediğiniz ne ki? Topu topu 90 metrekarelik bir alan. Hâlbuki benim çocukluğumu yaşadığım Siirt’te kediler bahçeli evlerde keyfeder, damlara çıkar, bazen yetinmez dışarı çıkar, çarşı pazarı, bağı bostanı dolaşır, eve öyle dönerlerdi. Böylece sefa çekerlerdi. İyi ki bugün bizimle yaşayan kediler o günleri bilmiyor. Yoksa itiraz eder, “Nedir bu daracık apartman daireleri? Bizi bahçeli geniş evlere götürün, hayatımızı orada yaşayalım.” derler haklı olarak. Ama o imkânlar nerede? Hele İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayanlar genelde apartmanlara, sitelere mahkûmdur bildiğiniz gibi. Yine de şükürler olsun. Kedilerle hayat çok güzel. Allah kedisi olmayan herkese nasip etsin, onlar da mahrum kalmasınlar.
Kedilerin yetişkin ve çocukların psikolojisine ne gibi faydaları vardır?
Çok faydaları var. Bir sefer kedi ile birlikte büyüyen çocuklar daha paylaşımcı oluyor. Bunu sadece ben değil, psikologlar da söylüyor. Kedi beslemenin bilhassa çocuklar açısından faydalı olduğunu belirtiyor psikologlarımız. Bu ortamda yetişen ve büyüyen çocuklarda bencillik fazla görünmediği gibi, arkadaşlarıyla daha iyi anlaştıkları ifade ediliyor. Yetişkinlere gelince… Valla ben evde kedi besleyen yetişkinlerin şikâyetçi olduğunu hiç duymadım. Aksine “İşten yorgun argın eve gidince kedilerle biraz oynamak stresimizi azaltıyor, hatta sona erdiriyor. Herkese tavsiye ederiz.” diyorlar. Velhasıl kediler, hem çocuklar hem de yetişkinler için çok faydalı, gerekli, hayırlı can dostlarımızdır. Terapi aracı gibiler mübarekler! Hep düşündüğüm ve ümit ettiğim gibi inşallah gelecekte hiçbir ev kedisiz kalmayacaktır. Yeter ki biz görevimizi yapalım. Kedilerin hakikaten biz insanlar için büyük nimet olduklarının idrakinde olalım. Son yıllarda can dostlarımıza dair toplumda gördüğüm büyük ilgi ve onlara gösterilen şefkat emareleri, doğrusu beni çok sevindiriyor. Ecdadımız da masum hayvanlar için vakıflar kurmamış mıydı? İnşallah bu olumlu gelişmeler önce ülkemizde, sonra da bütün dünyada artarak devam eder.
- Gazzeli Çocuk - Eylül 4, 2024
- Acıya Acınmak - Eylül 4, 2024
- ÖZKAN KARACA’DAN YENİ BİR ESER “KENTLER ve İZLER”, RAFLARDA YERİNİ ALDI - Haziran 19, 2024
- Hasrette Hüzün Hüzünde Hasret - Mayıs 14, 2024
- Baba Nasihati - Nisan 5, 2024
- Hüznün Sarı Altın Yaprakları - Şubat 13, 2024
- Dünya Niçin Bu Kadar Sessiz - Kasım 30, 2023
- İnsan - Eylül 6, 2023
- Vehbi Vakkasoğlu ile Röportaj - Ağustos 3, 2023
- Bir Yaz Hatıratı - Temmuz 5, 2023
- Mehmet Nuri Yardım ile Kediname Hakkında Röportaj - Temmuz 5, 2023
- Şimaller - Haziran 29, 2023
- Sizde Durumlar Nasıl? - Haziran 24, 2023
- Fatih-Harbiye Romanı Üzerine Bir İnceleme - Ocak 18, 2023
- Aşkı Var Edip Dünyayı Sevilesi Gösteren - Aralık 26, 2022
- Karanfil Alır mıydınız? - Aralık 24, 2022
- Yusuf Bilge Anıldı - Aralık 24, 2022
- Tek Kelime - Aralık 24, 2022
- İstanbul’da Bir Sonbahar Günü - Aralık 24, 2022
- Eyüp Güzel ile Yapılan Röportaj - Aralık 24, 2022
- Şiir sever misiniz? - Aralık 24, 2022
- ESKADER ödülleri sahiplerini buldu - Aralık 2, 2022