Benim çocukluk dönemlerimde yaşadığım ilde, özel okul yoktu. Herkesin çok rağbet ettiği belirli devlet okulları, belirli ön plana çıkmış öğretmenler vardı. İlkokul ikide iken müzik dersi almaya başlamıştım. Aynı zamanda babamın da öğretmeni olan, çok ilgi gören başarılı bir müzik öğretmeni, bizim okulda hafta sonları mandolin ve nota dersi verecekti. Ben de kayıt olmuştum.
İlkokul birinci sınıfların dersliği; duvarlarda kelime ve cümleciklerin yazılı olduğu fişleri asmak için gerilmiş ipler. Ben her zamanki gibi en ön sırada oturuyordum. Yanımdaki arkadaşım konuşuyordu, yere düşen fişler ile ilgili söylenip duruyordu. Eğilip yerden fişi alıp ipe takayım derken suratıma yediğim bir tokat ile irkildim.
Yetişme tarzı gereği dayak hiç görmediğim bir hadise idi, özel müzik öğretmenim bir eğitimci sayesinde tokat ile de tanışmıştım. Henüz ilkokul ikinci sınıftaydım. Mumya gibi kımıldamadan oturuyor, gözümden yaş akmasın diye kendimi sıkıyordum. Eve kendimi bir attım, başladım söylenmeye, zoruma giden tokat değil, bana yapılan haksızlıktı, konuşan ben değildim, yaramazlık yapmamıştım, kaldı ki özel bir müzik dersi idi bu ne disiplin. Yine de ders almaktan vazgeçmemiştim.
Mandolinin perdeleri, şık ve kibar görünümü, kolay taşınabilir olması, boyu boyuma huyu huyuma uygun misali şirin bir çalgı aleti. Notalar, perdeler, bozulan sesini akort etmek için verdiğim çaba, bir şeyler öğrenmeye başladıkça, müziğe yatkın yeteneğim ile de mandolin ile aramda özel bir dostluk vardı. Beklenmedik bir tokat uğruna dostumu terk edemedim. Ayrıca bir öğretmene de yenilmezdim, ama kalbim kırık giderdim her derse.
Sonraları Hocamız bizi oğlu Savaş Abi’ye devretti. Şükürler olsun nefes almıştım. Çok az sayıda öğrenciye kendi evlerinde özel ders vermeye başlamıştı. Savaş Abi sevecen, ilgili, hem eğitim alıp, hem keyifli vakit geçirdiğimiz öğretmen ötesi ağabeyimiz olmuştu. Pazar günü herkes uyur, biz sırtımızda mandolin dersine giderdik. Bazen annemler gezmeye gidecek olsa ben kursta olur gidemezdim.
Mandolin derslerimiz iyi gidiyordu, arada Savaş Abinin babası “Hoş geldiniz çocuklar” diye bize selam verdiğinde, ben yine o tokat olayını hatırlıyordum. Yine Bir Gülnihal’den Eski Dostlar’ a kadar birçok şarkı öğrenmiştim. Anneler günü için anneme hediye şarkı hazırlamıştım. Gitara geçeceğimiz hafta Savaş Abi düğün hazırlıkları nedeni ile bizlere ders vermeyi bıraktı, müzik sevdam ortaokula geldiğimde org ile devam etti.
Bir gün Türkçe dersinde öğretmen hepimizi tahtaya çekti, yerlerimizi değiştirmek istedi. Benim org sıranın altında ortaya çıkınca:
– Bu kimin
– Benim öğretmenim
– Kızım ne bu müzisyen mi olacaksın…
– Öğretmenim bugün müzik dersimiz var, onun için getirmiştim.
Bir öğretmen org için tebrik ederken, diğeri müzisyen mi olacaksın diye tepki verebiliyordu, özel bir yeteneğinizi keşfetmeye çalışırken bir müzik öğretmeninden hayatınızın ilk tokadını haksız yere yiyebiliyordunuz. O yaşlarda başlarda afallama süreci olsa da, müzik hiçbir zaman benden uzakta olmadı. Şu an bir mandolinim yok, ama bir yerde gördüğüm zaman kendimi mutlu hissederim, birçok hatıram film şeridi gibi gözlerimin önünden geçer. Çocukluk mandolinim nerelerde acaba diye özler, vitrinlerde mandolinlere bakar, uzaklara giderim.
Resim, müzik, bir sanat uğraşına çocukları yönlendirmek, teknoloji, oyun bağımlılığından kurtaracağı gibi, geliştirilen her yetenek çocukların kişisel gelişimine yapılan bir katkıdır. Bunun yanı sıra bir heves bir heves başlayıp, kaldırıp kenara atmak değil, başladığı işi sonuna kadar devam ettirmek azmi aşılamak, imkânları sunmak kadar değerli.
Evde kaldığımız şu günlerde yeteneklerimizi keşfetmek, bir sanat uğraşımız varsa icra etmek, zamanı keyifli hale getirmek için ne güzel seçenek…
İşi vaktinden çok olan bizler pandemi dönemi çokca vakit bulmamıza rağmen yinede boşa vakit geçirmeye başladık lakin bi amaca bi hobiye ulaşamadık. Yazılarınız bize örnek olmakla beraber bizi hep pozitif projelere yönlendiriyor. Her hafta yazılarınızı heyecanla bekliyorum. Kaleminize yüreğinize sağlık teşekkürler.
Bu güzel yazı için teşekkür ederim.