Karanfil Alır mıydınız?

Küçük bir kutu içerisinde mutlaka bir avuç karanfil bulundurur. Odasına gelenlere ikram eder, çoğu zaman çayının içerisine bir adet atar, karanfilin çaya katmış olduğu rayiha ona iyi gelirdi.

 

Masasının üzerindeki objelere uzun uzun baktı. Her birinin hikâyesi, onda uyandırdığı hissiyat farklıydı. Bazı kitaplarının sararan yaprakları, bir kaç yıl öncesinin tarihi, arasına iliştirmiş olduğu minik notlar ile öylece masasında yerini alırdı. Sevdiği kitapları okuyup okumadığına aldırmadan bulunduğu ortamlara taşımayı hep çok severdi. O kitaplar ile bazen onu ilk aldığı güne gider, bazen tavsiye eden arkadaşını hatırlar, onunla olan hatıraları, o kitapla ilgili yaptıkları değerlendirmeleri anımsar, uzaklara, ta uzaklara giderdi gönlü öylece. Okumak için eline aldığında satır aralarında tanıdık bir arkadaşına rastlar gibi aidiyet hissini yakaladığından belki, yeni başladığı bir işte, tanıdık bildik bir eşyanın, yanında yöresinde olması hissi onda emniyet ve güven duygusunu hissettirirdi.

Küçük bir kutu içerisinde mutlaka bir avuç karanfil bulundurur. Odasına gelenlere ikram eder, çoğu zaman çayının içerisine bir adet atar, karanfilin çaya katmış olduğu rayiha ona iyi gelirdi. Kimi zaman o minik kutuda birkaç adet de kakule olurdu. Onu da çayla birlikte tüketmeyi severdi. Güzel kokulu her baharat, her çiçek, onu bambaşka diyarlara taşır, onlarda adeta kaybolurdu. Masasının üzerinde mutlaka sümbül zamanı bir sümbül veya dayanıklı başka birkaç çiçek arz-ı endam eylerdi. Onların çiçeğe duruşu, kalbine bir ilkbahar sabahı tazeliği ve neşesi taşırdı. Her gün tek tek yapraklarını inceler; onlarla konuşur, kendi aralarında adeta şifreli bir dil oluştururlardı.

İçerisine Süleymaniye Camii ana kubbesinde yazılan enfes hattın zarif bir şekilde yazıldığı kâğıt ağırlığını çok sever; abisinin çalışma masasında görüp vurulduğu o ana giderdi aklı. O kâğıt ağırlığı da farklı çalışma ortamlarında yanından ayırmadığı kıymet verdiği objelerdendi.

İnsanlar bulundukları ortama kendilerinden bir şey katma arzusu ve yönelimi içerisinde oluyorlar sanırım dedi. Bu durum fıtri bir ihtiyaç mıdır? sorusu zihninde yer aldı.

Birkaç hafta önce gittiği hastanede, görüntüleme odasına geçmeden önce hastane kuralları gereği, tüm özel eşyalarını kilitli bir odada bıraktı. Koridorda endişeli, uzun bir bekleyişin ardından, sedyeye uzandı, kırk dakikalık sıkıntılı çekim başladı. Bu esnada insanın yalnız olma halini düşündü. Yalnızlık duygusundan çarçabuk kurtulmak için insanın telaşla bir şeylere, eşyaya tutunma temayülünü hatırladı. Bir mekânda tüm özel eşyalarından uzakta olma duygusunun neden insanda bir yoksunluk duygusu uyandırdığını sorguladı. Belki de hastane ortamında çekimin sonucunu endişe ile bekleme duygusunun onda bıraktığı mahzun his, onu bu durumu düşünmeye sevk ediyordu. O sırada görüntüleme cihazı durdurulup kolunda açılan damar yolundan daha rahat görüntülenme sağlanması amacı ile bir ilaç verildi. Koca bir çekmeceye benzer cihaz yeniden ritmik sesler ve korkutucu sesler ile çalışmaya başladı. Her yıl yapılan bu düzenli tetkiklere yabancı olmamasına rağmen tedirgin ve gergin olur. Yeni duruma alışma, başa çıkma refleksi onu oldukça yorardı.

İnsanın eşya ile ilişkisinin ne denli mühim bir denge halinde olması gerektiği duygusunu destekleyen bir sürü düşünce zihninde yer ediyordu.

İnsanın varlığını anlamlandırma çabası çoğu kez eşya üzerinden gerçekleşiyor ve insan sürekli bu konu üzerinden kendini var etme endişesi içerisinde bitmez tükenmez bir hırs içerisinde ise, durum daha sıkıntılı bir hal alıyordu. Oysa insanı giderken yanında basit bir kumaş parçasına tutunmaktan başka bir son beklemeyecekti. Türlü endişeler, alın teri ve zorluklar ile elde edilen tüm mal varlığının nihai bir son ile anlamını yitireceği duygusunu düşündü. Bu hakikatin bilinmesine rağmen insanoğlu dünyaya hırs ile tutunmaktan vazgeçmiyordu. Sanki tüm bu düşünceler uzun tetkik süresini bir nebze kısaltmış, onu çabucak tetkik sonuna taşımıştı. Ansızın görevlinin cihazı durdurup, büyük çekmece benzeri cihaz kapısını açması ile tüm düşüncelerinden sıyrıldı.

İnsan yoksunluk zamanlarında mı sorgular birçok şeyi, yoksa varlık esnasında mı? sorusunu yöneltti, kendisine. Hastanenin telaşlı insan kalabalığını geride bırakıp sakince yürümeye koyuldu.

Öznur Görür Kısar

Editör

Editör

Sitenin içerik güncelleme işini üstlenen kişileriz. Kültür sanata dair haberleriniz olursa bize ulaştırmaktan çekinmeyin lütfen... haber@bizimsemaver.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir