Her zaman söylerim.
Çanakkale ruhunu daima çocuklarımıza, gençlerimize hatırlatmalıyız.
Bu ruhu onlara hatırlatacak mekânları, müzeleri gezmeleri, görmeleri için imkânlar sunmalıyız.
İşte Ecdadın ruhumuza işleyecek, zihnimizi diri ve canlı tutacak yüzlerce gerçek hikâyeden bir tanesi:
Bazı şeyleri saatlerce anlatırsınız tesir etmez ancak yaşanmış gerçek hikâye çok şeyleri anlatır.
Lafı fazla uzatmayalım kendilerinden dinleyelim.
Kocadere köyünde büyük bir sargı(Seyyar hastane.)yeri kuruluyor.
Kimi Urfalı,
Kimi Bosnalı,
Kimi Adıyamanlı,
Kimi Gürünlü,
Kimi Halepli
Çok sayıda yaralı getiriliyor…
Bunlardan biri Lâpseki’nin Beybaş Köyü’dendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır.
Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.
– Ölme ihtimalim çok fazla…
Ben bir pusula(Mektup) yazdım…
Arkadaşıma ulaştırın…
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
– Ben… Ben köylüm Lâpsekili İbrahim onbaşından 1 Mecidiye(20 kuruş) borç aldıydım…
Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin.
– Sen merak etme evladım, der komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar.
Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de:
– Söyleyin hakkını helal etsin, olur…
Aradan fazla zaman geçmez.
Oraya sürekli yaralılar getirilir. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşer.
Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılır.
İşte yine bir künye ve yine bir pusula(Mektup).
Komutan gözyaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır.
Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır.
Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede gözyaşlarına engel olamaz:
‘’Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e 1 mecidiye borç verdiydim. Kendisi beni
göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma
söyleyin ben hakkımı helal ettim.’’