Ne ağlarsın benim zülfü siyahım,
Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Göklere erişti figânım ahım,
Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Hepimizin kulaklarında Âşık Dâimî’nin bu ezgisi hoş bir şekilde dolanır. Son yıllarda pop müziğin sevilen yorumcuları tarafından da okunan ve geniş rağbet gören bir halk şiiridir.
İçli, yanık bir sesle okunan ezgi, dertlerimize derman olur bir nebze. Yüzyıllardır halkımızın duvarlarına asıp teselli bulduğu "Bu da Geçer Yâhu" levhalarının bir başka çeşididir. Dinler, ağlamaklı olur, hüzünlenir ama her şeyin fânî olduğunu hatırlayıp ferahlarız.
1930'larda Erzincan'da doğmuş ve genç denebilecek bir yaşta 50 yaşlarında dünyadan göçmüş bir halk şâirimiz Dâimî. Babası İkinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul'a yerleşir. İki dedesi de köklü bir halk irfanına sahip saz şairleridir. Saz çalmayı ve şiir söylemeyi kolay öğrenir.
Bir süre sonra kendi deyişlerini okumaya başlar.
Bir gülün çevresi dikendir hardır,
Bülbül hâr elinde âh ile zârdır.
Ne olsa da kışın sonu bahardır,
Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Divan şiirinin en belirgin mazmunu gül ile bülbülün hikayesi elbet. Bülbül güle âşık, sabahlara kadar gülün dalına konup aşkını terennüm eyler. Lâkin gülün etrafı zalim dikenler ile kaplıdır. Meşakkatlerden geçmeden maşûka kavuşmak ne mümkün!..
Divan şiirinin benzetmeleri ve tasavvuf neşvesi vardır bu şiirlerde. Halkın ortak kültürüne sinmiştir bu ifadeler, benzetmeler, semboller.
Şâir yine ümidi elden bırakmaz, ne de olsa her kışın sonu bahardır der ve içimizde bahar çiçeklerini açtırır.
Dâimî'yem her can ermez bu sırra,
Gerçek aşık olan erer o nûra.
Yusuf sabır ile vardı Mısır'a,
Bu da gelir bu da geçer ağlama
Tasavvuf yolunda sırlara vâkıf olduğunu anlıyoruz bu mısralarından. Gerçek âşıkların erdiği nurlara erdirilmiştir. Bir gün rüyasında Pîr elinden bâde içirildiğini söyler. Ya da Dost elinden bir "dolu" içmiştir. Bazı âşıklara nasib olan bu hâl, onların mânâ âleminden pek çok sırrı, güzelliği bize sunmalarını sağlamıştır.
Kur'an-ı Kerim'de de zikredildiği gibi "ahsen-ül-kasâs"olan Yusuf Peygamber'in kıssasından söz eder. Zindana atılan, Züleyha yüzünden, aşk yüzünden türlü cefâlara maruz kalan Yusuf, sabırla, gün gelmiş, Mısır'a Sultan olmuştur.
Yine bir başka şiirinde âdeta Yunus Emre'nin ilahilerindeki vahdet-i vücûd anlayışını görürüz.
Kainatta bir zerreyim
Ben kendimi bilmez miyim
Zerre içinde zerreyim
Ben kendimi bilmez miyim
Mamur benim harap benim
Ayaklarda turap benim
Kadehlerde şarap benim
Ben kendimi bilmez miyim
Enel Hak diyen Mansur gibidir Dâimî burada. Zerreden kâinâta Hakkın varlığı ile bütünleşmiş, kendini kaybetmiş, aşkın şarabı ile mest olmuş âşık kalbidir konuşan.
"Ben kendimi bilmez miyim?" hitabında ister istemez "Nefsini bilen Rabbini bilir" hadisini hatırlarız. Elbette, kendindeki âlemi temâşâ eyleyen ruhlar Rabbini de bilir, onunla bütünleşir..
Denizlerde nuh olalı
Döneklere yuh olalı
Ruhlar ile ruh olalı
Ben kendimi bilmez miyim
Dâimî'yim bende ben de
Bend'olmuşum ben de bende
Dağılmışım perakende
Ben kendimi bilmez miyim
Ruhlar âleminde Rabbinin hitabını işitip mest olan, hayatı boyunca o ilahî nefhayı özleyen arayan garip ruhlardanım diyor. Yeryüzüne perakende bir şekilde dağılmışım, o yüzden garibim, hüzünlüyüm.
Aşkına düşeli yandım kül oldum
Derdimdir Muhammet dermanım Ali
Elin tutup bir mürşide kul oldum
Yolumdur Muhammet erkanım Ali
Hakikat bezmine kadim şah olan
Cümle müminlere kıblegah olan
Tarikat elinde mihri mah olan
Demimdir Muhammet devranım Ali
Mümin olur kör nefisten sakınan
Muhabbetin güllerini takınan
Dört kitabın beş yerinde okunan
Bağımdır Muhammet reyhanım Ali
Bir mihnet eyledim şahlar şahına
Düzdüm katerimi aşkın rahına
Yüzümü sürmüşem dost dergahına
Üstadım Muhammet burhanım Ali
Aşkın yoluna katarını, göçünü, kervanını sürmüş âşıklardır bunlar. Muhammed'in, Ali'nin, Hacı Bektaş Veli'nin yolundan yürürler. Dost dergâhına yüzler sürer, hak yol birdir derler. Ayrılık gayrılık gütmezler.
Dâimî'yim gördüm hakkın yolunu
Derdim dost bağının gonca gülünü
Teslim olup tuttum pirin elini
Temelim Muhammet mekanım Ali
Dâimî Baba, Tercanlı Dâimî diye anılan, kısa sayılabilecek ömrüne gönülleri titreten şiirler, ilahiler, mânâlı deyişler sığdıran şârimiz; zengin halk kültürümüzde has bir köşeye sahip olmayı başarmıştır. Gençliğinde geleneğe uyarak üstadlarından Davud Sulari ile köy köy dolaşıp sazını çalan Dâimî Baba'yı diğer hazinelerimiz gibi bağrımıza basıyor, rahmetle yâd ediyoruz.
Vesselâm..